Skip to content

Karikatür Hanzala, Naci el-Ali

March 10, 2009
Vodpod videos no longer available.

Hanzala kendini şöyle tanımlar: “Ben Hanzala. Babamın adı: Önemli değil. Annemin adı: Nakba (Filistinliler işgalin ardından Filistin topraklarında İsrail Devleti’nin ilan edildiği 15 Mayıs 1948’i Nakba yani büyük felaket günü olarak tanımlar. S.T.) Kız kardeşimin adı. Fatıma. Ayakkabı numaram: Bilinmiyor. Çünkü ben hep yalın ayakla dolaşırım.

Download Name: Hanzala Naci El Ali.pdf Size: 72,42 MB

rapidshare.com zshare.net uploaded.to filefactory.com

NACİ el-ALİ: “AKTİVİST ADIMIZ”

Naci el-Ali, “Filistin’in aktivist adı’dır. Dolayısıyla vatana dönüş, hürriyet, uzun ve baskı dolu sömürge gecesine son vermenin yegâne yolu olan devrim sürecinin de aktivist çizgisidir.
Aynen budur: Vatan olarak, çadır olarak ve insanın insanlığını seferber eden bir dava olarak. Küçük haritası, dünyayı içine alacak, hatta ona dar gelecek kadar genişlemiş; ne adalet ruhu ne zulmü zalimlerin yüzlerine çalma iradesi için alan kalmıştır.
Naci işte o “ağaç”tır: Onun çocuğu, gölgesi, ıslak toprağa batmış köküdür. Damarlarıyla denizi denize, Doğu’yu Batı’ya bağlar. Sevmeseler de, yaşadıkları gerçeği farklı göstermeye çalışsalar da hepsi onun ailesidir. O, günden güne büyüyen çaresizliklerini teşhir edendir.
Naci, Felaket’i yaşamış biri olarak, bir gün mutlaka gelmesi gereken bir zaferin ebedi düş kurucusudur. O, daimi kışkırtıcı, daimi “anarşist”, acı gerçek karşısında düşlerden kuvvet alandır. Bu sebepledir ki onun üslubu -fırçası-, kemikleri delik deşik edecek şiddette bu alaycı kokuyu taşır.
Daha iyi bir yarın adına, yegâne ümit ve vaat devrim olduğu için başka hiçbir şey Naci’yi bu yolun davetçisi olmaktan ayıramamış, ondan alıkoyamamış-tır. Şekliyatı önemsemez, gövde gösterilerinden etkilenmezdi. Devrimci nutukların ve onların sahiplerinin cirit attığı ortamlarda yolunu asla kaybetmezdi. Her zaman devrim kavramı ve devrimciler üzerinde durur, onları ilk hallerindeki sadelik, temizlik ve netlikle tarif ederdi. Ebu Zer ve Rebezeliler gibi kahramanları örnek verirdi.
***
Naci için orta yol yoktu. Gri de yoktu.
Alanı ne kadar az olursa olsun, beyaz beyaz, siyah siyahtı. Bu ikisi arasında, olup bitenle olması gereken arasında ebedî bir çatışma sahası mevcuttu.
Naci, yaşanan hezimeti asla küçümsemez, ona yüz çevirmez, ondan kurtulmak için kaderden veya mucizelerden medet ummazdı. Aksine hezimet şarabını onuruyla yudumlar, onu sadistçe bir zevke dönüştürür, içi yanıp kavrularak yerinden sokulurken neredeyse alay için dilini çıkarırdı.
Hezimetle çarpışarak mücadele eder, onun asrının sonu gelinceye kadar sizi de mücadele saflarında yerinizi almanızı sağlayıncaya kadar acımasızca takip ederdi.
***
Siyasete ve hayatın kaygılarına mola verip biraz gülümsemek veya kahkaha atmak için karikatür arıyorsanız, Naci’yi okumayın.
Onu, kaygılarınıza ve tarihinizin gerçeklerine daha bir derinden dalmak için okuyun.
Kendiniz olabilmek için, çadıra dönebilmek, onu kendinize ve yüz elli milyon “Filistinli”ye, büyük Arap âleminin evlatlarına yurt yapabilmek için okuyun.
Naci el-Ali, hepimiz için bir aktivist adıdır.
Benliklerimizin derinliklerinde, ölene kadar dimdik durmayı sürdürecek “ağaç”ın köklerinde olduğumuz gibi olabilmek adına. O o ağaç, o biziz.
Naci el-Ali, okurken kendimizden ve olmamız gerekliğinden çok uzakta oluşumuzdan dolayı utanarak ağladığımız aktivist adımızdır.
Büyük şafağımızın doğabilmesi için “biz”in “o” olmasından başka çıkar yol görünmüyor… O zaman “Hanzala” başını çevirecek ve daha güzel bir yarını müjdeleyen bir ifadeyle tebessüm edecektir…
Talal Selman

NACİ el-ALİ: GÜNLÜK EKMEĞİMİZ

Naci el-Ali hakkında 400 kelime yazmanız demek, o olmanız demektir. Yani kendini her gün ifşa ettiği hâlde sır kalmaya devam eden o sır olmanız.
Yalnız o konvoy düzer, yıkar, patlatır. Hiç kimseye benzemez, fakat milyonların yüreklerine benzer. Çünkü o sade fakat mucizevidir, tıpkı bir somun ekmek gibi.
Onun beni yaptığı gibi kendisini asla resmedemem. Şu an yapabileceğim, onun ucuz siyah mürekkebinde yüz hatlarımın nasıl göründüğüne bakmak olacaktır ki o, bir katliama tanık olan güzel bir gün gibi hem sıradan, hem de acı vericidir.
Ona her sabah gıpta ederim. Ya da deyin ki, uyandığım her sabahın havasını belirleyen odur. Sanki içtiğim ilk kahve fincanıdır. Yirmi dört saatin özünü ve cevherini emmiş bir hâlde, trajedi pusulası istikametinde, yüreğimdeki yarayı deşen yeni bir acı hareketi yönünde bana rehberlik eder.
Bir, iki, üç çizgi… Sadece onlarla insanlığın acı günlüğünü elimize tutuşturur. Hakikati böylesine ender bir maharetle avlayan bu hırsız, ne harikulade bir adamdır. Boğazlanışının ve suskunluğunun ortasında kurbana sanki yeniden zafer bahşetmektedir.
Şunu her zaman sormuşumdur: Dört bir yandan, hatta bazen derilerin altından fırlayıp çıkan böylesine çok sayıdaki düşmanı bu adama gösteren kimdir?
Ona yol gösteren insanî boyutundaki zenginliktir. Gerçekten de temiz bir insan, en komplike radardan bile daha yoğun bir hassasiyete sahiptir. Her türlü ihlali ve saldırganlık teşebbüsünü açık ve net bir biçimde kaydeder. Çünkü olağanüstü bir ferasete ve engin bir trajedi tecrübesine sahiptir. Gönlü geniş, mekânı dar, ağlaması kolay ve darbelere doymuş bir Filistinli. Suskunluğunda kampların çalkantıları gizli.
Naci’den sakının! Yerküre onun için daire biçiminde bir haçtır. Kainât onun nazarında Filistin’den küçüktür. Filistin ise onun gözünde kamplardır. O, kamplardan dünyaya gitmez. Bilakis bütün dünyayı bir Filistin kampında toplar ki ikisine beraber dar gelir. Esir, esirleriyle hürriyete kavuşabilir mi? Naci bunu söylemez. Naci konvoy düzer, yıkar, patlatır. Şüphe ettiği ölçüde intikamcı değildir. Daima düşman terler. Naci’nin Filistinlisi, sırf veraset yoluyla Filistinli olanlar değildir. Naci’nin bakışında tüm yoksullar Filistinlidir. Tüm mazlumlar, ezilenler, kuşatılanlar, gelecek ve devrim… Hepsi Filistinlidir.
O hafıza dairesini kapamamıştır. Çünkü azap ve çileyi bir hadiseden yüklenmemiş, yarayı tek bir vakadan almamıştır. Gelecek saatlere, karınca adımlarına, yerkürenin iniltisine açıktır. Savaşın ortasında, ekmekle ilgili işlerin orta yerinde oturur. Omurlara kadar öze taliptir, işte Naci böyle biridir, sizi gazeteye, gazeteyi fazla söze muhtaç bırakmaz.
Bu sanatçı, sanatı fazla önemsemeyen bir insandır. Sanatçı olduğu kadar bana göründüğü yönü budur. Sanatın, onu ilgilendirdiği nispette sevindirdiğini düşünmüyorum. Çünkü sanat onun parmak uçlarından akardı ve sayıları bir türlü azalmayan insanlarla doluydu.
Her an hiddet ve ret ile ilerler, başarıların üstünde fazla durmazdı. Sahip olduğu her şey araçtı ve estetik onun için bir amaç değildi. Çünkü kimi zaman sanatı sanat için yapmış olsa dahi esas itibarıyla sanat için sanat yapma gibi bir kaygısı yoktu, insanlar buğdaya muhtaçken böyle bir endişeyi lüks kabul ederdi. Fakat unutmamak gerekir ki buğday da güzeldir sevgili Naci!
400 kelimeyle sınırlanan yerim burada sona eriyor. Ben nasıl şu zavallı vatandaşı başarıya muhtaç bırakmayacak veya bu zavallı sanatçıyı başarısızlıktan müstağni kılacak bir tanıklıkta bulunabilirim? O, sağlıklı bir yola girmiş, sade ve sıradan insanlar için ve onlar adına dünyanın huzuruna çıkmış, kâğıdını ve kurşun kalemini çekerek herkes için bir vade olmuştur.
Mahmut Derviş

No comments yet

Leave a comment